Hoş Geldiniz Mesajı Gibi Bir Metin Ekliyorum Şu An;

Hoş geldiniz! Kahve içiniz!

Saygılar...

22 Nisan 2012 Pazar

Bir Haftada Olabileceklerin Az Bir Kısmı


Daha önce hayatın ne kadar garip olduğundan bahsetmiştim değil mi? Boşa konuşmam arkadaş; Hayat hakikaten çok garip! Şu anda herkesin bildiği bir klişeden bahsettiğimi düşünüyorsanız, düşünmeyin! Sanki herkes bilmiyormuş gibi düşünün, mahsusçuktan.. Madem her halükarda yazacağım, bir anlamı olsun!

Ve bunun üzerine, aslında pek çok şeyin gayet de normal olduğunu söylesem? Söylerim! Söylüyorum; Aslında pek çok şey gayet de normal! Çelişmiyorum, açıklıyorum.. Müsadenizle..

Geçen hafta, pazar günümü hatırlıyorum(Ondan önceki pazarı da hatırlıyorum.. Hafızamla iftihar ediyorum!); Birilerini hatırlıyorum.. Sövüp sayıyorlardı. Şikayet ediyorlardı. Haklıydılar muhakkak. Kendilerini tanırım, ihtiyarlar gibi hep söylenirler. O zaman, haklı da olmayabilirler. Ama hayır, bu defa haklıydılar!

Başka birilerini hatırlıyorum; Onlar da çok şikayetçiydiler. Haklı olup olmadıklarını bilemem. Kendilerini pek tanımam.. Üstünkörü işte.. Bırakmaya niyetleri vardı; Bıraktılar da!

Birileri daha vardı.. Devam etmeye niyetleri vardı. Bu ne kadar "normal" bir niyet, değil mi? Öyledir sonuçta; Yarın bugünün devamıdır. Bugün gibidir.. midir?

Sonra geldik, bu pazar oldu.. Ne güzel de oldu! Yağmur yok, çamur yok, güneş, sıcak.. Balkonda kitap bile okudum.. Ooohh miss gibi! Baharlık gündüz filmi izlemeyi teklif ettim ama polisiye izlemeyi tercih eden insanlarla aynı evde yaşıyorum! Bakın işte yine; Hayat garip!

Neyse ben daha fazla dağılmadan.. Bugün!
Bazı birilerini gördüm, sövüp saymak için acele ettiklerini fark etmişler. İstekleri gümüş bir tepside değil de, çömlekte sunuldu diye şikayet etmek, kimileri tarafından biraz şımarıkça bir davranış olarak algılanabilir. Anlamışlar.

Birileri de, bırakmanın çok da iyi bir fikir olmadığına karar vermişler. Geri dönmüşler. İyi mi yapmışlar kötü mü bilemem. Kendilerini pek tanımam.. Ama şunu bilirim; Geri dönebilmek herkesin sahip olmadığı bir lükstür. Elde edilmiş bir lüks!

Birileri daha.. Yarın bugünün devamı değildir! Devam etmediler.. Ara verdiler, değiştirdiler... Her nasılsa işte; O gün gibi değil, bugün!

Ya.. İşte böyle.. Tek tek bakınca çok normal, bütün olarak bakınca, çok garip!
Ey Bir Hafta;
Sen nelere kadirsin!

Biliyor muydunuz? Bilmiyordunuz!


20 Nisan 2012 Cuma

Kasımpatı Diye Çiçek Mi Olur! Deve Dikeninden Olsa Olur!

Sevgili Blog;

Ahaaahaaa... Yine yaptım! Ama bu sefer aitlik katmadan yaptım ve şakacı, güldürüklü bir kimse olmadığımı kanıtlarcasına komik olmadım, yine!

Aslında başka bi' şey diyecektim.. Ne diyecektim.. Hayat çok garip.. Evet. Bunu söylemeyecektim. Şimdi söyleyecek bir şey bulamadım ve "hayat çok garip" dedim diye, neden böyle bir şey söylediğimi, hayatın nesinin garip olduğunu açıklamak zorunda mı kalacağım? Oysa ki bana sorsalardı, bence hayat gaaayet de normal.. Kalmayacağım! Açıklamak zorunda da kalmayacağım, burada da kalmayacağım.. Gidiyorum ben!

Bok blog!

Sevgili Blog;

Ahaaahaa... Hep yapıyorum.. Ne komik!

18 Nisan 2012 Çarşamba

Fırtına Ve Sonrasına Dair


Sevgili Blog Sayfam;

Böyle başlayacağım bundan sonra yazmaya.

Yok, başlamayacağım. Şaka yaptım. Ve komik olamadım. Her zaman güldürüklü, eğlencelikli şahıs olmadığımı anlayın diye yaptım. Kasıt var, hasbelkader yok!

Bugünümden söz edeyim hazır lafı açılmışken (ne ara?).. Fırtınada neredeyse uçmayacaktım, öncelikle bunu söylemek isterim! Hemcinsim olan bir takım yetişkinler uçacaklarını düşünüp korkuya kapılmışlar. Ben olsam heyecana kapılırdım. Zira uçmaktan bahsediyoruz, boru değil! Onlar öyle fantastik haller içerisindeyken, havalanıp kafama çarpabilecek cisimlerden kendimi koruma telaşındaydım; tahta, demir, çelik.. sert cisimler. Elli kiloluk bir insan cüssesi tarafından denize doğru sürüklenme ihtimalim de varmış meğer. Hayal dünyamdaki kısırlık göze çarpıyor, değil mi?

Kendinizi bu kadar hafife almayın hanımlar!

Sonrasında rüzgar dindi, yağmur yağdı, güneş açtı, yağmur yağmaya devam etti (kasırgadan bahar yağmuru romantizmine geçiş yaptım, nasılım?).. derken, gökkuşağı göründü. Birbirimize gökkuşağını gösterdik, mutlu olduk.. Akşam üstüydü. Akşam güneşi havaya turuncuya dönük bir renk vermişti ve gökkuşağıyla bir ahenk oluşturuyordu...
Desem ne uyuz biri olurdum, allah da benim belamı verirdi!
Yok efendim, ben gökkuşağı falan görmedim. Gördüm diyenler var, ama bence yalan söylüyorlar! Çünkü ya yalan söylüyorlar ya da allah hakikaten benim belamı verdi!

Neden?
Şundan:
Fırtınanın şiddetle varlığını gösterdiği o ilk zamanlarda ben kapalı alanlarda olmalıydım. Olamadım. Kapı duvar olunca, elim mahkum sokaklara geri döndüm ("Hayat sokaktaa!" Ya!). Fırtınaya yakalanmamın hikayesi böyleydi işte. Yukarıdan bir elin müdahalesi yok mu? Yok! Ya da var! Belki var belki yok! Bence var!

Hadi fırtınaya yakalandım.. Yağmurda da ıslandım.. Peki o zaman niçin, cefasını çeken ben, sefasını süremedim de o gökkuşağını göremedim? Ödülüm olacaktı, gülümseyecektim.. Benim hakkımdı!

Bunları düşünüp, elimdeki verileri de değerlendirdiğim zaman çıkan sonuç; Yalan söylüyorlar!

15 Nisan 2012 Pazar

Sihirli Değnek Değmiş Gibi Olacaktı Ama!


İnsanları oldukları gibi kabul etmek adetim değildir! Olduğu haline kıl kaptıysam, niçin kabul edecekmişim acaba? Bunun için tek bir neden olabilir; olduğu halini geç fark etmişimdir ve iş işten geçmiştir..
Olduğu gibi kabul ettiğim insanları çok seviyorum. Yoksa oldukları gibi kabul etmezdim. Çünkü oldukları halleriyle, birer facialar!

Ufak tefek müdahalelerde bulunmalıyım. Bu bana düşer!
İzlediği filmleri bir daha kesinlikle izlememeli. Harddiskinden silmeli, o filmler üzerinden muhabbet açmamalı!
"Espiri yaptı andaval!" diyor herkes arkasından. Üzülüyorum bir arkadaş olarak.. Espiri yapmamalı, sıklıkla gülmeli, katılımcı olmalı!
Kedi değil, köpek beslemeli. Kadınlar kedisi olan erkeklerden hoşlanmaz! Bu yaşa gelip bunu öğrenememişse, kapısına bir adet yavru köpek mi bırakayım?
Gibi...

Hiçbir zaman olmayacak.. Herkes kendinden anlamsız bir şekilde memnun. Peki sen memnun musun benden diye soran yok tabii! Kör topal yaşayıp gidiyorlar; ne mutlu (yazar burada mübalağa sanatını sömürmüyorsa ne yapıyor?)! Oysa yapmayı planladığım değişiklerle ne güzel, ne mükemmel olacaklardı. Hep benim tasarılarımı baltalıyorlar, hep! Özgürce sanatımı icra edeyim, bi' bırakın. Yok!
İsterdim ki, benim baktığım gibi baksınlar olaya. En iyi ben bakarım.. Anlatamıyorumki!

Mükemmeliyetçi ve iyi niyetli düşüncelerime yazık olsun!

Ben bu insanları ne demeye bu kadar seviyorum o zaman, şeklinde bir soru uyandıysa beynimde, bundan şimdi bahsedemem. Boşa konuştuğumu fark ettiğim o "an" var ya, nefret ediyorum. Bahsetmeyeceğim, hayır! Çok düşünüp az konuşurmuşum gibi yapmaya devam edeceğim, evet!

Benzer bir başlık altında yakın zamanda kendimi ele alacağım, ki çuvaldızdan hallice olacak!

13 Nisan 2012 Cuma

Burada Bir Mesaj Var! Yakalayın!


Çok yorgunum! Ayaklarım zonkluyor!
Bütün günü, ayak baş parmağımı ayak işaret parmağımın üzerinde yaşadım (ayak işaret parmağı diye bir şey yoktur sanırım). Tavsiyem; güzel görünüyor  diye her bulduğunuz ayakkabıyı ayağınıza geçirmeyin, ölürsünüz!

Peki ben o ayakkabıyı neden giydim? Etkileyici görünmek için. Etkileyen etken, etkilenen edilgense, ben ne oldu nasıl oldu da edilgen oluverdim hiç anlamadım..
Ama hakkı vardı allah için! O ne güzel ofisti, ne güzeldi öyle! Apaydınlandım, nur indi gözlerime.. Beyaz ışığa doğru koşuyordum adeta (yürürüm ben, bilen bilir!).

Hani filmlerde olur, adam kadını görür ve o an kadınla sevgili olduklarını, evlendiklerini, çoluk çocuk parkta gezindiklerini hayal eder; o an! Bende de öyle oldu işte; kapıdan içeri girdiğim o an, fon müziği eşliğinde, ertesi gün ve sonraki gün ve daha sonraki gün kapıdan içeri girdiğimi hayal ettim gerçekle karışık!

Öyle işte.. Neticede şu an çok yorgunum. Keşke çıkınca eve gelseydim. Keşke gezmelere gitmeseydim. Keşke bu kahve multi vitamin olsaydı, bacaklarımda ağrımasaydı.
Ağrılar çok fena! Pek geçmiyorlar. Uyuyunca geçer diyorum ama belki geçmezler..
O zaman yarın converse mi giyeceğim? Sandalet giyeceğim!

11 Nisan 2012 Çarşamba

Güvercin Olmak İstiyordun, Fakat Testin Sonucunda Maymun Çıktın! Üzgünüm..


Eskiden, daha bir küçükken... Lisedeyken! Evet, lisedeyken, bir sürü genç kız dergileri vardı. Onların hepsi benim dergi koleksiyonumda da vardı (Bir ara görmeye gelirsiniz!). "Bilmem ne Girl" dergileri.. Söz konusu olan dergilerin her sayısında muhakkak bir tane ilgimi çeken test olurdu. Pek çok test olurdu ve ben her birini itinayla çözerdim ama birini en çok severdim. Test dediğimde, "Lost karakterlerinden hangisisiniz?", "Hangi mevsimin insanısınız?" gibi konu başlıklarına sahip, gayet bilimsel(!) verilerle desteklenmiş, çoktan seçmeli 15 - 20 soru güruhu..

Benim çözdüğüm testleri tanımlarken, bir de şu ifadeyi kullanmayı yerinde buluyorum; çoktan sonuçlu!

Mantık şöyle olmalı aslında; Testi oluşturan sorular sırasıyla, atlamadan, istenilen sorudan başlanmadan, son soruya kadar cevaplanır. Sonra verilen cevaplar hesaplanır ve kaçınılmaz sona ulaşılır!

Benim mantığım ise şöyleydi; Testin olduğu sayfa açılır. Test, hassas bir noktamla ilgilidir (lisedeydim sonuçta, pek çok noktam hassastı). Öncelikle sorulara bir göz gezdirilir. Sonra çaktırmadan (biz testleri ma aile çözüyorduk zaten!) sonuçlara göz gezdirilir. Sonuçlardan biri göze kestirilir ve en çok b şıkkı işaretlenilir. Çünkü istenilen sonuca götürecek şık b'dir!

Garip değil aslında. Yani, neticede o yaşlarda hangimiz kendimizi tanıyor, kendimize tapıyor, kendimizle barışıyordukki? Olmak istediğim "biri" vardı, ben de saçma sapan bir testte dahi olsa, "o" olduğumu görmek istiyordum.. Ve kendimi şahane bir şekilde kandırarak, asla romantik kız olmuyordum hiçbir testin sonucunda!

Dediğim gibi, garip değil.. Garip olan, lise biteli yedi yıl olmuşken, internette bulduğum saçma sapan ve kesinlikle bilimsel verilere dayanmayan bir testte, ben yine en çok b şıkkını işaretledim.. Yıllar insana ne çok şey katıyor değil mi! Ama ne var biliyor musunuz, artık istediğim sonuca ulaşmak için önce sonuçlara bakmam gerekmiyor, şıklardan anlıyorum hangi cevap beni hangi sonuca götürür.
Zekamın gelişmişliğine vurgu yapmak istedim..

Ve evet; sonunu öğrenirim, film izlerim, kitabı da okurum! Ben buyum oğluuum!


3 Nisan 2012 Salı

Altı Üstünden İyidir Belki?


İnançlarım tarafından taciz edildiğimi hissediyorum bu günlerde. Bildiğimiz taciz işte canım.. Mecazi anlamda kullanılıp, gerçek anlamından da çok uzaklaşmadan; taciz!
Nasıl oluyor? Şöyle oluyor: Kafamın içinde çıkarttıkları uğultularla ve ardı arkası kesilmeyen dürtüklemeleriyle rahatsızlık veriyorlar. İsteğim dışı düşünceler zihnimi yorarken, istemediğim davranışlara doğru tabana kuvvet koşuyorum.
Koşuyorum? Yürüyorumdur ben canım, kesin..

Başkası başka bi' şey desin, ben taciz derim buna!

İnsanın kendi kendine yaptığını cem-i cümle toplansa yapamazmışya; benimki de o hesap. Çocukluğum itibariyle, küçük küçük, üstüne ekleye ekleye geliştirdiğim, yazıp çizdiğim -ama inatla hiç silmediğim-, tüm hakları bana ait olan inançlarım, günü geldi başıma dert açtı.

Ne gibiler biliyor musunuz: Kara kedi gibiler.Uğursuzluk getirmiyorlar. Kara kedi gibi de değiller o zaman.. Tamam, yine kara kedi gibi olsunlar, ama kara kedi uğursuzluk getiriyor olmasın. Meselaaa.. Yolda yürürken kara kedi görürsen, fırtınalı bir havaya yakalanırsın!
İşte benim inançlarım.

Ve o fırtına kesin kopar. Temmuzda olsan yine kopar. Bin yıldır bu coğrafyaya tek damla yağmur düşmemiş olsa da kopar.
Bu da benim inancımın boyutu.

Durum böyle olunca, diyorum ki çok da direnmeye gerek yok. Evrenin şefkatli kollarına bırak gitsin kendini. Hem belki inandıklarım doğrudur. Belki fırtına kopar gerçekten.. Belki de ben biraz kapalı ama sıcak ve yağışsız günlerimin bitmesinden korkuyorumdur. Fırtına gereklidir oysa, belki de?
Bunlar da benim gelgitlerim!

O, bu değilde, şarkı filme ne çok yakışmış! Seviyorum!


















2 Nisan 2012 Pazartesi

İşte Aranan İkili: Projektör ve Kamera


Bir kamera düşünün ki kaydettiğiniz anılarınızı küçük ekranlara sığdırmanızı istemiyor. Kaydettiğiniz görüntüleri geniş duvarlara ve istediğiniz herhangi bir yüzeye yansıtmanıza olanak sağlıyor. Yeni Sony Handycam, projeksiyon özelliğiyle her alanı bir sinema salonuna çeviriyor. Kısa ve eğlenceli tanıtım videosunu izledikten sonra siz de neden bahsettiğimi anlayacaksınız.

Eskiden bilimkurgu filmlerinde rastladığımız teknolojilerden biri daha hayatımıza giriş yaptı. Şimdi isterseniz kışın ortasında önceki yaz tatilinizi evinizin duvarına yansıtarak sevdiklerinizle izleyebilir hatta bunu bir alışveriş merkezinin dinlenme alanında bile yapabilirsiniz. Sony Projektörlü Handycam seçimi size bırakıyor.

Bir bumads advertorial içeriğidir.