Hoş Geldiniz Mesajı Gibi Bir Metin Ekliyorum Şu An;

Hoş geldiniz! Kahve içiniz!

Saygılar...

30 Eylül 2012 Pazar

"Ama Biz Güçlü Olmak İstemiyoruzki"

Şöyle olmalıydı;

Küçük bir kasabada (Aslında Türkiye'de kasaba yoktur. Karadeniz'deki küçük bir ilçe, küçük bir ilçedir. Fakat Ege'de, küçük bir sahil kasabası, küçük bir sahil kasabasıdır ve buna anlam kargaşası denir!), ilk aklıma gelen sahil kasabası olsa da, kasabanın görünümünde hakim bir deniz olmaz, belki bir gölü olabilir... Çocukluğum, ilk gençliğim orada geçmiş olmalı. Babamın ne iş yaptığına dair kesin bir firim yok ama kesinlikle bir pikabı vardı. Bir de yalnızca babam var! Çünkü bu stilde "babasının kızı" bir klasiktir! Esaslı adam babam!

Başarılı bir öğrenciyim, uyumluyum, iyiyim, seviliyorum falan filan ama kaçınılmaz son; öneli insan olacağım ve bu kasaba benim için çok küçük!

Sonrasında üniversiteyi kazanıyorum, Ankara'ya gidiyorum, öğrencilik, yıllar ne çabuk geçti derken, İstanbul'a yerleşiyorum!

İstanbul'da çalışmaya başlıyrum. Kariyer basamaklarını hızla çıkıyorum. Tabii çok çalışıyorum, çok yoruluyorum.. Giderek daha güçlü bir insan oluyorum! Zeki, ,kendine güvenen, yerine bilen (yükseklerde bir yer), başkalarına haddini bildiren, aynı zamanda hoşsohbet, aynı zamanda komik, aynı zamanda çekici, mükemmel bir kentli! Muhteşem bir "dönüşüm"

Belki hisli,hissiz bir ilişkimde vardır.. Okurun hayalgücüne yük olsun!

Sonra, bi' sebepten - sebeplere takılmıyoruz- kasabaya dönmem gerekiyor kısa süreli olarak. Arabamla uzun yolculuğa çıkıyorum. Toprak yollar, ağaçlar... Eve varıyorum. Uzun süredir görüşmediğim babamla biraz soğuğuz ama, babam sonuçta, yavaş yavaş eski baba-kız oluyoruz. Batılıların çekciliğine sahip bir adamla tanışıyorum (batılılar çekici olur! Bkz: Note book - Ryan Gasling), aşık oluyorum, mutlu, güleç, neşeli, kendim gibi oluyorum.

Ve işte böylece, şehirdeki hayatımın ne büük yanılsamalar üzerine kurulu olduğunu anlıyorum! Kasabaya yerleşiyorum.. Belki sonra başka bir yere yerleşirim, belki de hiçbir yere yerleşmiyorum. Çiçekli, diz hizasında elbiseler, kısa hırkalar giyerim..

Öyle olmadı!

Burada olmayı istemediğim bir zaman gelirse birgün, "nereye gidebilirim" diye düşünmeden ilk aklıma gelen bir yer olsun isterdim. Heyhat, kasaba kızı değilim ben!
Madem kasaba kızı değilim, madem gidebileceğim bir kasabam(?) yok, yapabileceğim; "mükemmel kentli" olmamalıyım!

Böyle olmalı!

9 Eylül 2012 Pazar

Pardon, Bir Sorununuz Mu Var?

Eh işte başlayan, kötüye göz kırpan, nefes darlığına yol alan bir gündü. Ne derler bilirsiniz, "Yeter ki sonu iyi bitsin!"

Neden, nasıl, niçin, kiminle... Pek önemli değil; önemli olan, "Yeter ki sonu iyi bitsin!"
Çaycıdaki abla arkamdan koşturup, çok üzgün göründüğümü, hiçbir şeyin canımı sıkmaya değmeyeceğini (yurdum insanı iddialı!) ve benim için dua edeceğini söyledi.. Öyle bir gündü işte, anlayın!
(Umarım abla üzüntümün sebebiyle ilgili yanlış tahminlerde bulunup, yersiz dualar etmez.. Zira kalbi temiz bir insana benziyordu, neme lazım!)

Hepsini bi' kenara koyup günün sonundaki davranışıma bakınca kendime kocaman bir afferim dedim! Neden, nasıl, niçin, kiminle, ki kiminle sorusu mevzuya yerleşmez, yaraşmaz, çok alakasız, çok abes.. Önemli olan, değiştiğimi gördüm! Ya da değişmek demek doğru mu olur bilmiyorum; geliştiğimi, dönüştüğümü, yola geldiğimi, yoldan çıktığımı... Yol aldığımı gördüm! Bazen, değil, her zaman, çabalayıp çabalayıp bir arpa boyu yol gidemediğini görmek masalsı değil, can sıkıcı oluyor. Uzak diyarların birinde, dünyalar güzeli bir prenses yaşasaydı bu masalsı olurdu!

Dağılıyoruuuummm...
Topluyorum!

Yol aldığımı gördüğüm zamansa çok mutlu oluyorum. Kendi ektiğim, biçtiğim, suladığım, büyüttüğüm ağacın meyvesini yiyormuşum gibi oluyor. Çok mutlu oluyorum.. benim meyvelerim, hepsi benim, hepsi!

Ortalık biraz dağınık!

Tabii şimdi ben böyle diyorum ama, gururla ileri mi, yoksa utançla yere mi bakmak gerektiğine karar vermek için uyumak gerekir! Bi' uyu bakalım, bi' bilinçaltınla karşılaş, yüzleş... bakalım sana diyor. "Ertesi gün" sana ne diyor! Bekle bakalım dostum!
Derim!
İyi halt ederim! Öyleyse ben bunca lafı niye ettim, niçin sevdim, niçin güldüm? Melankolimi sürdürürdüm, belki birkaç hayır duası daha da alırdım! N'oldu şimdi?

Çelişkilerimle sıkıyorsam, sabredin! Onları da yoldan çıkaracağım, yol aldıracağım. Uçurumdan aşağıyı düşerlerken de "aaa düştüü.." deyip, kah kah gülerim! Sonra ağlarım da.. Histeriğimya (değilim!), o bakımdan.

Sağlıcaklan efenim!

NOT: "Yeter ki sonu iyi bitsin" W. Shakespeare eseridir. "derler" derken, der!

3 Eylül 2012 Pazartesi

İki Çift

Zihnimden bir türlü silinmeyen "kötü" düşüncelerle baş edemiyorum! Koyverdim gitti zamanı bu zaman.. Zaten düşünmenin günahı da olmazmış, ki eğer varsa allah sonumu hayretsin! Amin!

Önceden, yani eskiden, rahatsız olduğum, böyle kış kış kovduğum şeyleri artık yalnızca seyrediyorum; "İlginç" diyorum, "neden" diyorum, "gel arkadaşım iki sohbet edelim dök içini" diyorum, katiyen yargılamıyorum ve suçlamıyorum. Böylelikle kendim kendimden korkmuyor, kendim kendimi sevmeye devam ediyor, sevdikçe seviyor, sevdikçe seviyor.. Müthiş bir insan olduğumu düşünmeye başlayacağım neredeyse ama... bakalım, altından bi' şey çıkmasa..

Ateş almaya geldim! 

DİK DUR!