Oyuna herkes bu gerçeği bilerek başlar. Belki herkes de aynı gerçekle oyunu sürdürür ve sonlandırır. Ama arada, ben gibi, ikinci yenilgiden sonra şeytan tarafından dürtülenlerde çıkabilir.
Biliyorum ki yedi yaşındaki zorlu(!) rakibimin çöpleri oynatmadan alması mümkün değildi -oyunun adını hiçbir zaman bilmedim. Oynatmasına kesinlikle, ses çıkarmadan göz yumdum. O çöpleri ikişer üçer değil de, teker teker almaya devam etseydi göz yummaya da devam edecektim. "Dur ben şunları da alayım" şeklinde bir oyun yok! Anlamalıydı.. Biri o küçümeni hayatın gerçekleriyle yüzleştirecekti; kahvede hile yaparsan, ıstakayı kafana yersin bilader!
İşte ikinci yenilgimden sonra benim kafam atmış, böyle bi' kazanma hırsıyla dolmuş taşmış içim.. de, yine de hileye başvurmam pek hoş olmadı. Etik değil. Kendimle çelişmiş olmam da işin başka bir boyutu!
Oyunun sonunda, kimse benim hile yaptığımı bilmiyordu, bileğimin hakkıyla yendiğimi düşünen de kimse yoktu. "tı tı tı..." yapan büyükler vardı. Ayıplandım sanırım..
"O zaman ben öldüm.. Benim kaderim öldü o zaman ühüüüü.." gibi anlamsız cümleler eşliğinde ağlayan küçüğü eski neşeli günlerine geri döndürme görevi de yanıma kar kaldı!
Allahın zopası yok muydu ki acaba?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder